Edit Content

Sanatla Harekete Geç

Sürdürülebilir malzemeleri tercih ederek ve atık üretimini minimize ederek ürün üretiyoruz.

Daha Fazla Öğrenin

DÖNGÜ SERGİSİ

Sürdürülebilir Yaşam İçin Sanat

Residans Programı Sergisi

Sergi, 26 Mart – 1 Nisan 2025

Kavramsal Çerçeve

Döngü

Küratör: Dr. Ayla Torun

Devinim, yaşamın her anında var. Doğadaki her varlık, başlangıçtan sona kadar bir devinim içinde kendi ömrünü tamamlarken, bir şeylere dokunarak varlığını sürdürür. Son bulduğunda ise, doğaya geri dönerek yeni başlangıçların tohumunu oluşturur.

Benzer şekilde, teknoloji de kesintisiz bir devinim içindedir. Günlük hayatın içinde sürekli gelişerek kendine yer açmaya ve etki alanını arttırmaya devam eder. Dijital sanat da bu sürecin estetik bir parçası olarak, teknolojinin sınırlarını zorluyor ve sanatın ifade biçimlerini dönüştürüyor. Sanat ve teknolojinin bu döngüsü, ahenk içinde yerini buluyor, kendi alanını belirliyor.

Ancak bu sürekli dönüşüm ve yenilenme döngüsünün dışında kalan tek şey, inorganik atıklardır. Endüstrinin ürettiği ve doğada çözünemeyen atıklar, üzerimize yığılan devasa bir hayalet gibi… Kapanmaz birer yara gibi toprağa kazınan ama doğaya karışamayan bu artıklar, insan maliyetinin birer hatırlatıcısı olarak karşımızda duruyor.

İzmit gibi Türkiye sanayileşmesinin kalbi olan bir şehirde, bu etkileşimi düşünmek ve derinlemesine hissetmek için çevreye dikkatle bakmak, doğayı ve kentin seslerini dinlemek yeterli. DÖNGÜ sergisinde, dikkatini çevreye ve İzmit’in seslerine odaklayan sanatçılar, endüstriyel atıklara yeniden hayat vererek ileri dönüşüm eserleri üretiyor ve bu eserleri dijital sanatla yeniden yorumluyor.

Bu proje, endüstriyel atıkların sanatsal ifadeye dönüşebileceği, dijital ve fiziksel sanatın buluştuğu bir alan yaratmayı amaçlıyor. Yaratıcılığın, olumlu çevresel değişim yaratabilecek bir güce dönüşebileceğini vurgulayan sergi, hem dijital hem de fiziksel ortamda izleyiciyle buluşuyor.

İzmit’te gerçekleşmesi özellikle önemsenen bu proje, devinimin hiç durmadığını, sürdürülebilir bir gelecek beklentisini ve sanatın bunun için olumlu bir dönüşüm aracı olabileceğini hatırlatıyor. Sanatçılar, kullandıkları materyaller, teknoloji ve işleri aracılığıyla dönüşümün ve döngünün her zaman mümkün olduğunu gösteriyor.

Bu sergiye adını veren kavram Döngü, uyum içinde devam etsin; geçmişte, bugün ve gelecekte… Çünkü doğa, üzerine düşeni her zaman yapacaktır.

Dijital Eserler ve Sanatçılar

Alp Yüksel / Çimene Dokun

Çimene Dokun, 2025

İnsan, doğayı kontrol edebileceğini düşünür; onu şekillendirebileceğine, sınırlandırabileceğine, sahip olabileceğine, hatta onu kurtarabileceğine inanır. Oysa çizdiği her sınır, aslında kendi geleceğiyle arasına ördüğü bir duvardır.

Bu eser, insanın kendini düşünsel ve fiziksel sınırlara hapsederken, doğayla arasındaki uçurumun nasıl derinleştiğini betimliyor. Ne kadar müdahale edilirse edilsin, ne kadar kural konursa konsun, doğa kendi yolunu bulur. Çimenin altında kökler büyürken, insanın çizdiği hayali sınırların ötesinde yaşam akmaya devam eder.

Doğa, insanın varlığından önce de buradaydı, sonra da burada olacak. Geri dönüşüm, çevreci yaklaşımlar ya da sürdürülebilirlik; bunlar doğayı kurtarmak için değil, insanın kendi varoluşunu sürdürebilmesi için birer gerekliliktir. Doğa, insanın verdiği zararla yok olmaz, yalnızca şekil değiştirir. Belki de bunun nedeni, doğanın cömert bir ev sahibi olarak insana her defasında yeni şanslar tanımasıdır.

Ancak oyun bittiğinde kazanan her zaman doğa olur. Asıl mesele, insanın kendini doğanın karşısında değil, onun bir parçası olarak görmesi ve varlığını sürdürebilmek için uyum sağlamayı öğrenmesidir.

Mikrodan Makroya, 2025

İzmit Körfezi kıyılarında bulunan endüstri ve yoğun endüstriyel faaliyetler, körfezdeki metal ve plastik atıkların yanı sıra Civa, Nikel, Bakır ve Arsenik gibi zehirli maddelerin de artışını sağlıyor. Bu durum insanların yanı sıra denizlerdeki mikro yaşam modüllerine de yeni bir mücadele alanı yaratıyor. Denizlerdeki birçok mikro canlı toksik metallerin zararsız formlara dönüşmesinde doğal bir mekanizma oluştururken yeni habitatların da oluşmasına zemin hazırlıyor.

Çalışmanın felsefi zemini Umwelt teorisi çerçevesinde şekilleniyor. Bu teori, belirli bir türe ait organizmaların dünyayı deneyimleme biçimini ifade ediyor. Dünyamızın birleşik ve nesnel olarak gözlemlenebilir bir bütün olmadığı, sayısız, çeşitli sakinlerinin öznel izlenimle rinden oluştuğunu ifade ediyor. Bir mikroorganizmanın duygu ve deneyim dünyasının, bir insanınkine göre çok farklı olduğu açıktır. Eser İzmit’teki endüstriyel atıkların insan ve mik-roorganizmaların üzerindeki iz düşümlerini farklı deneyim biçimleri üzerinden sorguluyor. Eser, organik ve inorganik arasındaki transformasyonu denizdeki mikro canlılar ve sanayi atıkları üzerinden ortaya koyuyor. Kurgulanan düzenlemeyle endüstriyel atıkların farklı algı dünyalarında örtüşen ve ayrışan yanları izleyiciye sunuluyor.

Eserin teknik çerçevesi yapay zeka üzerinden şekilleniyor. Plankton, civa, nikel, arsenik, bakır, metal, plastik ve deniz altı görsellerini içeren veri seti yapay zeka ile eğitilerek temsiller oluşturuluyor. Oluşan görseller Gen-3 Alpha (runway) ile hareketlendirilerek, After effects, Premier Pro programlarında düzenleniyor. Eserin ses tasarımında, atmosfer temalı soyut seslerin yanı sıra deniz altı, metal ve endüstriyel somut sesler de yer alıyor.

Endüstriyel Atıkların Dijital Biyosferi: Çürüme ve Yeniden Doğuş, 2025

İki kanallı video enstalasyon, 3840×2160 piksel

Endüstriyel atıkların YZ ile yeniden canlandırılması, yalnızca göz ardı edilmiş materyallerin dijital izdüşümleriyle yeniden şekillendirilmesi değil, aynı zamanda bu materyallerin kaybolmuş kimliklerinin ve unuttuğumuz çevresel yüklerinin yeniden keşfidir. Bu video enstalasyonu, atıkların çevresel ve toplumsal belleğimizdeki izlerini dijital formlar aracılığıyla yeniden ortaya koyarak insan ve makine arasındaki iş birliğiyle, kimliksiz ve yük görülen bu endüstriyel atıkların yeni bir anlam kazanması sağlanır. İnsan, bu atıkları fotoğraflayarak belgeleyip bir veri seti oluşturur; makine ise, bu görsel verileri YZ aracılığıyla eğitilerek veriyi işler ve yeniden şekillendirir, böylece bir “dijital yeniden doğuş” ortaya çıkar. İzmit’in sesleriyle duyarlı hale getirilen bu dijital izdüşümler hem kentin endüstriyel tarihine hem de bu atıkların çevresel yüküne işaret eder.

İlk video kanalında, eğitilen YZ modeliyle üretilen dijital izdüşümler, İzmit’in endüstriyel seslerine duyarlı bir şekilde etkileşime girer. Bu etkileşim, atıkların çevresel yükünü ve onların sessizce varlıklarını sürdürme biçimlerini düşündürür. İzmit’in endüstriyel atıklarından oluşturulan bir veri seti kullanılarak YZ tarafından yeniden şekillendirilen görseller, dijital formlar haline gelir. Bu formlar, toplanan endüstriyel seslere tepki vererek, adeta “nefes alan” ya da “canlı” varlıklar gibi değişir. Böylece, endüstriyel atıkların modern toplumdaki yerini, kayboluşlarını ve sessizce devam eden etkilerini görselleştirir. Dijital olarak simüle edilen “endüstriyel döngüler,” doğa ve insanın birbirini beslediği bir dijital biyosfer yaratır.

İkinci video kanalı, kentin geri dönüştürülebilir atık verilerini sayı, zaman ve ağ bazlı bir sistem olarak sunar. Veri dönüşümün yalnızca fiziksel bir süreç olmadığını, her atığın dijital bir iz bıraktığını vurgulayarak, endüstriyel atıklar fiziksel kütle olmaktan çıkıp, kendi izlerini bırakan ve kent belleğini şekillendiren kavramsal varlıklara dönüşür.

Plastik Miselyum, 2025

Dijital baskı ve ses

İzmit’in krokisinden esinlenerek oluşturulan bu çizgisel harita, üç boyutlu bir modele dönüştürülmüş ve İzmit’in çevresel sesleriyle manipüle edilerek çok katmanlı bir miselyum yapısına evrilmiştir. Miselyumun organik ağı, İzmit’in doğasıyla sanayileşme arasındaki gerilimi ve ahengi yansıtırken, her bir ses manipülasyonu, şehrin bu ahenkle nasıl dönüştüğüne dair görsel bir kayıt sunar. İnsanın tüketim alışkanlıklarını sorgulatan “Plastik Miselyum”, izleyiciye tutulan bu spekülatif aynada geleceğin mimarı olmaya davet eder.

“Plastik Miselyum” projesi, günümüzün yoğun plastik atık üretimine dikkat çekerek, bu atıkların dönüşüm potansiyelini ve geleceğimizi nasıl şekillendirebileceğini sorgular. Miselyum, doğada simbiyotik bir bağ kurarak büyüyen ve yaşamı sürdüren bir yapı olarak, bu projede yarı saydam plastik pet şişelerin dokusuyla yeniden yorumlanır.

Proje, plastik atıkların miselyuma benzeyen bağlantılı ve organik bir yapı gibi, gelecek toplumlarımızı nasıl etkileyebileceğini hayal etmeye davet eder. Bu yarı saydam dokular, hem endüstriyel tüketimin şeffaf bir temsilini hem de geri dönüşümün doğayla iç içe geçmiş yeni bir formunu sunar.

Nicomedia CCLXIV, 2025
Dijital kolaj, Folyo baskı

İzmit, tarih boyunca birçok kimlik taşımış, geçmişin izlerini bugüne taşımış bir yerleşim. Nicomedia CCLXIV, bu çok katmanlı yapıyı bir araya getirerek kentin farklı dönemlerini tek bir kompozisyonda buluşturuyor. Eserin adı, Roma İmparatorluğu’nun ilk metropollerinden biri olan Nicomedia’nın M.Ö. 264 yılındaki kuruluşuna gönderme yapıyor.

Dijital kolaj tekniğiyle oluşturulan bu eser, geçmişten günümüze İzmit’in yapı taşlarını bir araya getirerek tarih, kültür ve sanayi arasındaki karmaşık ilişkiyi görünür kılıyor. Roma döneminden günümüze ulaşan Mevsim Heykelleri, arka planda yükselen, geçmişle bugünü birbirine bağlayan Alınlık Sütun, Osmanlı döneminden miras kalan ve kentin sembolü haline gelen İzmit Saat Kulesi, modern sanayinin simgesi olan dişliler -tüm bu unsurlar, şehrin tarih boyunca kazandığı ve kaybettiği değerlerin bir yansıması.

Eserdeki su sıçratan dişli çark, sanayinin gölgesinde sıkışıp kalan Marmara Denizi’ni temsil ederken, içine hapsolmuş İzmit Saat Kulesi, kentin tarihi mirasının bu boğuculuğun içinde nasıl var olmaya çalıştığını anlatıyor. Sanayiye ev sahipliği yapan Kocaeli, tarihsel ve doğal zenginliği ile endüstrinin içinde sıkışıp kalmış bir şehir. Zıplayan kadın figürü, bu karmaşık yapı içinde geçmiş ve bugünle bağ kurmaya çalışan bizleri simgeliyor. Sarıdan kırmızıya uzanan mevsim heykelleri, değişimin ve döngüselliğin altını çizerken, geleneksel bir İzmit lezzeti olan pişmaniye, kültürel mirasın yalnızca bir tat değil, kentin yapı taşlarından biri olduğunu hatırlatıyor.

Sanayinin ağır gölgesi altında sıkışmış olsa da İzmit, sunduğu tarihi ve kültürel mirasla hala keşfedilmeyi bekleyen bir kent. Nicomedia CCLXIV, İzmit’in sadece bir sanayi kenti olmadığını, tüm bu katmanlarıyla hâlâ anlatacak çok hikâyesi olduğunu vurguluyor. 

Dekonstrüksiyon: Zamanın Katmanlı İnşası, 2025


Dekonstrüksiyon, video görüntülerinin katmanlara ayrılarak gerçekliğin dokusunun çözülmesi, yeniden inşa edilmesi ve sorgulanmasını amaçlayan bir dijital projedir. İzleyiciyi alışılmış algılarından koparmaya davet ederken, görüntülerin içindeki katmanları ve anlamları parçalayarak, dekonstrüksiyonun felsefesini zamanın katmanlı inşasıyla buluşturur ve sürdürülebilir dijital sanata dönüştürür.
Parçalanan görüntüler, sesler ve katmanlara bölünmüş zaman insan bedeni üzerinde yeniden şekillenebilen unsurlar olarak ele alınır. Gerçeklik, sabit ve değişmez bir yapı olmaktan çıkar; çözülebilen ve dönüştürülebilen bir katmanlar dizisine dönüşür. Her katman, varoluşun farklı bir yüzünü açığa çıkarır; bedenin kendi dolaşım yollarındaki her yapı sökümü, yeni bir yaratım sürecini başlatır. Görüntüler, sesler ve zamanın akışı, düzenin dışına çıkarak yeni anlamlar doğurur.
Zamanın doğrusal yapısı kırılır; beden, farklı açılardan ve farklı anlardan yeniden inşa edilir. Görüntüler bozulur, sesler bazen beklenmedik bir şekilde akışta kalır. Ancak her kırılma, bir boşluk değil; anlamın yeniden doğduğu bir yarık olarak ortaya çıkar.
Dekonstrüksiyon, izleyiciyi aynı zamanda gerçekliği algılama biçimiyle de yüzleşmeye davet eder. Yalnızca anlamların değil, algının da değişebileceğini ve her kırılmanın yeni bir yaratımın başlangıcını simgelediğini gösterir.

İleri Dönüşüm Sanatçıları

Aliye Güngör

Dönüş

Seramik, Metal Endüstriyel Atık

Eser, kırık bir seramik vazo ve geri dönüştürülmüş metal parçalarından oluşan bir kompozisyon sunar. Seramiğin eğri ve organik yapısı, metalin sert ve endüstriyel çizgileriyle harmanlanarak hem karşıtlık hem de uyum yaratır. Metal parçalar, seramik formları desteklerken işlevsel ve estetik bir bütünlük sağlar. Bu geri dönüşüm temalı çalışma, malzemelerin yeniden değerlendirilmesine dikkat çekerken sürdürülebilirlik ve yaratıcılığın bir arada var olabileceğini gösterir. Her bir parça, eski işlevini yitirirken yeni bir anlatıya dönüşerek doğanın döngüsünü ve insan elinin yaratıcılığını simgeler.

An
Seramik, Ahşap

Kırılmış seramik bardak, fincan ve vazo parçalarından oluşturulan bu kompozisyon, atık olarak görülen malzemelere yeni bir form kazandırıyor. Bir zamanlar günlük hayatın bir parçası olan bu nesneler, zamanla işlevlerini yitirerek unutulmaya yüz tutmuş. Siyah ahşap çerçeve, dağınık görünen bu kompozisyonu bir arada tutarak düzen ve kaos arasındaki dengeyi vurgular. An, kırılmanın ve eskimenin bir son değil, yeni bir başlangıç olabileceğini anlatıyor. Her parça geçmişinden izler taşırken, bir araya gelerek yeni bir hikâye yaratıyor.

Çürük / Decay (Büst)
Karışık teknik – atık tel, karton, kağıt hamuru, kitap sayfaları

Bu büst, çirkinleşmiş, solmuş ve bazı uzuvlarını kaybetmiş, adeta çürümeye yüz tutmuş bir form aracılığıyla atıkların dönüştürülmediğinde dünyaya verilen zararı vurgular. Geri dönüşümün ihmal edilmesi, gezegenimizin de tıpkı bu büst gibi çürümeye başlamasına ve dönüşüm için çok geç kalınmasına yol açabilir. Döngünün sürdürülebilirliği için harekete geçmek ve bireysel sorumluluk almak gereklidir. Bu sürecin en basit adımlarından biri, atıkları dönüştürerek yeni bir yaşam döngüsüne dahil etmektir.

Denge ve Hareket
Ahşap, Seramik, Kuru Dallar

Ahşap bir bressonun içinde, beyaza boyanmış kuru dallar arasında salınan seramik toplar… Çin porseleni desenleriyle süslenen bu toplar, hareketin zarafetini ve dengenin kırılgan doğasını temsil eder. Doğa ile insan elinin birleşimini anlatan eser, geçmiş ile bugünü buluşturan zamansız bir estetik sunarken, denge ve hareket arasındaki sürekli değişimi gözler önüne serer. Her sallantı, yeni bir denge arayışına işaret eder ve izleyiciyi, değişimin içinde var olmanın anlamı üzerine düşünmeye davet eder.

Filiz Argun –

İsimsiz

Zamansız-III – Yağmurlar Ülkesinin Krallığında Bir Prenses
Karışık Teknik – Karakalem portre, farklı geri dönüşüm materyalleri

Bu çalışma, zaman ve mekân kavramlarını aşan bir anlatım arayışıyla şekillenmiştir. Ana teması Prenses Diana olup, İngiliz kültürüne ait önemli bir ritüel olan beş çayı ile birlikte kurgulanmıştır. Kullanılan her geri dönüşüm materyali, geçmişten bir iz, bireysel veya kolektif hafızaya dair bir hatıra taşır. Sanatın evrensel bütünlüğü içinde, zaman, an ve değer kavramları üzerine bir sorgulama sunan bu eser, aynı zamanda sanatçının önceki çalışmalarında ele aldığı temaların devamı niteliğindedir. Farklı malzemelerin bir araya gelişi, hafıza ve kimlik arasındaki bağları irdeleyerek, zamansızlık fikrine yeni bir bakış açısı kazandırmaktadır.

Hanife Altınay – 

İsimsiz

Seçenler ve Seçilen
Atık Malzemeler

“Seçenler ve Seçilen”, bireylerin karar verme süreçleri ve toplum içindeki dinamikler üzerine bir sorgulama sunar. Pleksi camın şeffaflığı, görünmeyen sınırları ve belirsiz çizgileri simgelerken, insan figürleri seçenler ve seçilenler arasındaki hassas dengeyi yansıtır. Yeşil ve altın tonları, umut ve otoritenin iç içe geçtiği bir dünyaya işaret eder. Eserde kullanılan geri dönüşüm malzemeleri, değişimin kaçınılmazlığını ve bireysel seçimlerin kolektif yapıyı nasıl şekillendirdiğini vurgular.

Derin Ahenk
İleri Dönüşüm Deri

“Derin Ahenk”, Mevlevi dergâhı kültüründen ilhamla şekillenen bir sanat eseridir. Kompozisyondaki halkalar, Mevlânâ’nın ruhani yolculuğunu ve dünya ile olan bağlantısını simgelerken, oksitlenmiş bakır tonları zamanın etkisini ve geçmişin izlerini yansıtır. Eserin gri fonu, derinlik ve durağanlık hissi katarken, seramik bölümdeki yeşil tonlar doğanın huzurunu ve Mevlevi felsefesindeki doğa sevgisini vurgular. Geometrik formlar ve derviş figürleri, Mevlevi ritüellerinin estetik bir yorumu olarak izleyiciye sunulur. Geleneksel ruhu modern bir dokunuşla harmanlayan bu eser, geçmişten ilham alarak zamansız bir düşünsel yolculuk yaratmayı amaçlar.

Yenilenme / Regeneration

Heykel

Tel ve alçılı bez ile oluşturulan figür, plastik atıkların üzerine yerleştirilir. Toprak ve akrilik boya ile renklendirilerek bir bitki ile tamamlanır. Plastik atıklar, okyanuslarda ada oluşturacak kadar artarken doğa, kendini bu kirliliğe karşı yenilemeye çalışır. Bu eser, doğa ile özdeşleştirilen kadın figürü üzerinden bu mücadeleyi anlatır. Doğa Ana, küllerinden doğan Zümrüdü Anka kuşu gibi plastik atıkların içinden yeniden doğar. Sürdürülebilirlik ve yeniden doğuş, bir kadın figürüyle daha güçlü nasıl ifade edilebilir?

Yün ile Zamanın İzleri
Keçe, Yün, Geri Dönüştürülmüş Tekstil

Eski bir kazağın yeniden hayat bulduğu bu kaide heykel, yün ve keçeden oluşan Türk motifleriyle süslenir. Geleneksel desenler, geçmişin sıcaklığını ve hafızasını bugüne taşırken, el emeğinin dokusu zamansız bir sanat eserine dönüşür. Malzemelerin dönüşümü, kültürel mirasın sadece korunmakla kalmayıp yeniden yorumlanarak sürdürülebilir bir sanat anlayışına evrilmesini vurgular. Yün ile Zamanın İzleri, geçmiş ile bugünü, gelenek ile moderniteyi bir araya getirerek izleyiciyi zamansız bir yolculuğa davet eder.

Ortaklar

Proje ve sergi British Council’ın Yaratıcı İş Birlikleri Hibe Programı kapsamında desteklenmektedir.

Residans sürecinde gerçekleştirilen atölyeler, sanatçılarla yerel toplulukları bir araya getirerek kolektif üretimi destekledi. Katılımcılar ileri dönüşüm tekniklerini uygulamalı olarak deneyimledi.